Milano Uluslararası Film Festivali’nden Tayvan Küresel Sevgi Ödülü’ne, engelleri aşan bir yaşam mücadelesi… Buğday Tanesi, henüz bebekken buğday tarlasında çıkan yangında ellerini kaybeden Serkan Bayram’ın yaşam mücadelesini, karların altındaki bir..
Milano Uluslararası Film Festivali’nden Tayvan Küresel Sevgi Ödülü’ne, engelleri aşan bir yaşam mücadelesi…
Buğday Tanesi, henüz bebekken buğday tarlasında çıkan yangında ellerini kaybeden Serkan Bayram’ın yaşam mücadelesini, karların altındaki bir buğday tanesi gibi sabırla filizlendi. Umudunu hiç kaybetmeyen Bayram, azmi ve inancıyla milyonlarca insana ilham oldu.
Bu ilham kayanğı eser kısa bir zaman içinde hem sinemalarda hem de Netflix’te gösterime girdi. Milyonlarca izleyiciye ulaşarak ulusal alanda bir çok ödüle layık görüldü.
Buğday Tanesi, hayata tutunmanın, sevginin ve inancın dönüştürücü gücünü anlatan unutulmaz bir yaşam öyküsü. İşte o yaşam öyküsünün kahramanı Serkan Bayram.
Asla pes etmeyen, tüm dünyaya kendini kanıtlamak için var gücüyle mücadele eden bunu başarıyla taçlandıran Serkan Bayram; Engelli Haklarının yılmaz bir savunucusu. O şimdi örnek bir insan olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde İstanbul Milletvekili olarak örnek yaşama mücadelesine başarıyla devam ediyor.
Örnek alınacak bir başarı hikayesinin kahramanı İstanbul Milletvekili bize güzel bir röportajla anlatmayı başaran her zaman ki gibi medya sektörünün parlayan yıldızı Gözde Şahin oldu. Ellerine, Yüreğine ve kalemine sağlık Gözde Şahin…
Milano Uluslararası Film Festivali’nden Tayvan Küresel Sevgi Ödülü’ne, engelleri aşan bir yaşam mücadelesi…
Av. Serkan Bayram, “Buğday Tanesi”nin Türkiye’den dünyaya uzanan etkisini Gözde Şahin’e anlattı.
“Buğday Tanesi” kitabınız milyonlara ilham veren bir kitap oldu.. Peki size bu kitabı yazmaya motive eden en önemli duygu neydi?
Av. Serkan Bayram;”Buğday Tanesi” benim hayat hikayemden doğanmücadeleyle dolu bir eserdir. Elli yıllık hayatım boyunca yaşadıklarımı, acılarımı ve umutlarımı geleceğe bırakmak istedim. İlk başta yalnızca bir kitap olarak düşünmüştüm, sonra “neden filmi de olmasın?” dedim. Anne babam üzülür diye vazgeçmiştim ama sonrasında, “üç kişi üzülecekse milyonlar mutlu olsun” dedim ve filmi çektik.
Bu motivasyonu, görünürlük üzerinden verdiriyoruz.Ekranda ne kadar engelli üst düzey gördüğünüz zaman, onlar için bir umut olacak. Mesela Gorbaçov’un alnındaki leke… Ben çocukken o adam devlet başkanıydı, yüzündeki izden etkilenmiştim. Mükerrem Taşçıoğlu, Anavatan Partisi’nden rahmetli Sivas milletvekiliydi. Kültür ve Turizm Bakanı da oldu. Ben çocukken benim de yüzüm yanıktı ve bu da siyah yanık gibi gözüküyordu. “Ya diyordum, bak bir vekil olmuş, bakan olmuş…” Ben de kendimi ona benzetiyordum. Bu, küçük iç dünyamızın tasavvuruydu.
Ben işte dünyaya ve Türkiye’ye bunu yapmaya çalışıyorum. Devlet, yasama, yürütme, yargı olarak üçe ayrılıyor. Yasamada engelli vekilimiz var. Yargıda, ben hakim olamadım. İstanbul’da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladım, 84 puan aldım. 97 yılında mülakatta Hâkim ve Savcılar Kanunu “alışılmışın dışında, çevrenin yadırgayacağı vücut bozukluğu bulunmaması” dediği için engelliye hakimlik hakkı vermiyordu. Bundan dolayı üzüldük, gençlik dönemimde bir travmaydı. Bu tür engellerle insanlar mülakatta elenebiliyordu. İşte vekil olduk, yasayı değiştirdik ve şimdi engelli kardeşlerimiz hakim oldu. Yasama görevimizi yaptık. Şimdi yürütme alanında da engelli kaymakamımız, valimiz, büyükelçimiz, bakanımız, bakanlığımız olsun. Başörtülü bakanımız var ne güzel oldu; aynı şekilde engelli valimiz, engelli bakanımız, bakanlığımız olsun mücadelesi hem Türkiye’de hem dünyada güzel bir yere geldi. Burada bütün partiler bize kanun teklifi verdi, Engelli ve Yaşlı Bakanlığı kurulsun diye. Komisyon kuruldu, inşallah Türkiye’ye yüzümüzün akıyla Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bunu da ülkemize ve dünyaya kazandıracağız.
Siyasetçi kimliğinizle de çalışmalarınız geniş kitlelere çok fazla yansıdı. Bu noktada sosyal farkındalık çalışmalarınız da oldukça gündemde.Tayvan’da “Küresel Yaşam SevgiÖdülü”nelayık görüldünüz.Bu ödül sadece bir başarı değil, aynı zamanda evrensel bir değer duygusu taşıyor. Bu ödülün sizin için manevi anlamı nedir?
Tayvan’dan beş milyon dolar hibe alıp Gaziantep Büyükşehir Belediyesiyle iş birliği yaparak Buğday Tanesi Protez Ortez Yapım ve Uygulama Merkezi’ni kurduk. Son teknolojiyle 6 Şubat depreminde engelli kalan kardeşlerimizin elini ayağını yapıyoruz, ortez protezlerini. Şu an bin kişiyi geçtik. Hedefimiz 12 bin kişi. Devletimin yükü zaten ağır, biliyorsunuz. Yüz binlerce konut depremzede kardeşlerime teslim olacak. Allah Cumhurbaşkanımızdan, hükümetimizden, Bakanımızdan razı olsun. Biz de yük alıyoruz; hem bu insanların protezlerini yapalım hem de ekranda olarak umut olalım, hayata tutunduralım.
Küresel Sevgi Vakfı bünyesinde kitabımı Tayvanlılar Çince’ye çevirdi.Buğday Tanesi kitabımokullarda okutuluyor ve orada filmi de izletiliyor. Tayvan’da okullara gittik. Çocuklar beni gördü, tanıdılar, elime sarılıyorlar. Nasıl Türkiye’de okullara gidiyorum, elime sarılıyorlarsa… Geçmişte insanlar elimi görünce kaçarken, bugün elime sarılıyor. Getirdiğimiz nokta burası. Yani akran zorbalığı olmasın, arkadaşını ezmesin engelli diye. “Bak hakim oluyor, vekil oluyor, bakan oluyor” diyecek, ezmeyecek arkadaşını. Diğer çocuklar için de umut olacak. Okullarda gezdik, ziyaretleri yaptık. Ciddi bir şekilde Tayvan’da, Çin’de talep var. Yine keza Endonezya’da ödül aldık, ziyaretleri yaptık. Kitabı Endonezya’nın yerel dillerine çevirdi, okutuluyor 280 milyonluk ülkede. Bunlar Türkiye’nin başarısı, hepimizin başarısı. Ben bu milletin bir evladıyım. Anadolu’nun bir dağ köyünde, Erzincan’ın Refahiye’sinde, Yücel Köyü’nde yanan bu meşale,buğdaylar tohum saçtı dünyaya. İşte büyüyor, başak oluyor ve hizmet edecek. Ve bunu da hep beraber başaracağız..
Milano Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde de 738 film arasından “En İyi Film” seçildi. Kendi hayatınızı beyaz perdede izlemek size nasıl hissettirdi?
Av. Serkan Bayram: Tabii, yani çok insanlara umut olduğu için mutluyum. Filmin ilk galasını AKM’de yaptık. İkinci galasını Kasımpaşa’da yaptık. Orada konuşmamda şunu söylemiştim: “Bu filmin sonucunda bir kişi hayata tutunursa, film amacına ulaşmış olur.” Film Türkiye’de 40 milyondan fazla izlendi. Tutunduruyoruz, milyonlara, milyarlara artık dokunuyoruz, umut oluyoruz, motivasyon oluyoruz. O yüzden bu haz önemli, insanlara faydalı olduğum için mutluyum.Zaten benim amacım; ben yaşadım, benden sonrakiler yaşamasın. Geleceğe güzel bir iz bırakmak istiyorum. Engelsiz bir dünya kurmak istiyorum. Kimsenin engelinden dolayı geri kalmadığı bir dünyayı oluşturmak istiyorum.
İşte bu parmakla bütün dünyayı dolaşıyorum. Bu yıl 50’den fazla ülkeden ödül aldık. Bu büyük bir başarı. Nijerya’dan aldık, Hindistan Bollywood’dan aldık, Kanada’dan aldık, Amerika’dan aldık, İngiltere’den aldık, İsviçre’den aldık, İtalya’dan aldık. Şu an akın akın ödüller geliyor. Akın akın dünya parlamentolarında konuşuyorum: Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, İngiltere Parlamentosu, her yerde. Birleşmiş Milletler’de Cenevre’de konuştum ve Birleşmiş Milletler Barış Elçisi oldum. Avrupa Senatörü oldum, Ekonomi Senatörü oldum, Fahri Doktora aldım. Bunlar güzel unvanlar. Birleşmiş Milletler kimlik kartım geldi, pasaportumuza gelecek. Biz de dünya vatandaşıyız, insanlığa hizmet edeceğiz. Vatikan’a gittik, Papa ile görüştük. Yine kasım ayında tekrar gideceğiz. Ermeni Patriği, işte geçenlerde program yaptı. Orada da sürdü: “Serkan Bey’in iyiliği Ermeni vatandaşlarına da ulaşsın diye bu programı yapıyorum.” İyilik iyiliği getirir, iyiler dünyasını kurmanın peşindeyiz.
Engeller aslında bedende değil, zihinde dedik. Son zamanlarda biliyorsunuz ki akran zorbalığı gündemde. Okullarda, insanlar arasında, sosyal ortamda, her yerde böyle problemlerle karşılaşıyoruz. Bu noktada bırakın fiziksel engel olmasını, fiziksel engel olmadığı halde bile insanlar birbirine zorbalık yapabiliyor.Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Ben hep söylüyorum: Devlet elle, ayakla yönetilmez; devlet gönülle, düşünürle, beyinle yönetilir. O yüzden ne kadar çok temsiliyette, aynada bu insanları göstersek o kadar hızlı toparlar. Çünkü eziyorlar. Ben bunu yaşadım. On sekiz yaşına kadar elleri cebinde dolaşan bir gençtim. Otobüse binerdim, tekli koltukları tercih ederdim.Camiye giderdim, duvar kenarında otururdum. İnsanların bakışlarından rahatsız olurdum. Ben yaşadım, benden sonraki yaşamasın. Mücadelem bu. Çok hikaye var.Hakim olmak istedim, devlet yapmadı.Özel hayatımda, iş hayatımda hepsinde bunun golünü yedim. Başkasına yedirtmek istemiyorum bu golü. Dünyanın en iyi insanlarından bir tanesi umut olsun istiyorum, ışık olsun, ümit olsun, insanların yüzü gülsün.
Buğday Tanesi filminizin EBA’da olması, öğrencilerimizin bu kitaplara güzel bir şekilde erişimlerinin sağlanması çok kıymetli.İlerleyen zamanlardaki hedefiniz neler?
Bizim amacımız umut olmak. Yaptığımız hizmet önemli. İnsanlık içindir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuyla… Amacımız insanı yaşatmak. En güzel binayı yaparsın, en güzel şeyleri yaparsın, hepsinin bir ömrü var. İnşaatın bir ömrü var ama bizim yaptığımız geleceğe… Milyonlarca engelli ailesiyle beraber 40 milyon kişiye direkt gittik, Türkiye’nin yarısı. Dünyada 1,5 milyar engelli var, ailesiyle beraber 4-5 milyar. Dünyanın yarısı. Benim hedefim işte bu 5 milyara giderek ulaşmak, ailesiyle beraber.
Buğday Tanesi Vakfını kurdum. Onların hepsi birer bereket tohumu, bir çınar tohumu.. Engelli kardeşlerimizin, engelli olmayanlar için empati ve motivasyonu a filmde de, kitapta da. “Sen şunu yapamazsın, sen bunu yapamazsın” demek, o engelliyi dışlamaktır, özgüven kaybıdır. O yüzden benim ilkokul hocam birinci sınıfta Nasrettin Hoca piyesi yaptı, beni başrolde oynattı.O zaman hocamın kıymetini ben bir kat daha anladım, çok ulvi bir iş yaptığını. Beni başrolde oynatarak orada velilerle de beni yüzleştiriyordu. Bu durum bana fazlasıyla özgüven verdi.Böyle farkındalığı olan hocalarımızın bizim üzerimizde emeği çok.Bu sebeple “Sen şunu yapamazsın, sen bunu yapamazsın” demek çok tehlikeli, onun yapabileceğini yaptırmak lazım.
İkincisi, sormamak lazım. Yani gördüğün bir alanda bir farklılık varsa, “Niye?” dersen ben bundan çok yoruldum. Günde en az 40-50 kişi soruyor. Sonra yabancı dil bilmiyorum. “En azından” dedim, “Fransa’ya gittim, ne dediğini anlamam, mutlu olurum.” Orada da liseli yıllarda vize vermediler, gidemedim. Yani ya iki yol arasında kalıp, depresyona girip kendini bitireceksin ya da savaşacaksın. Ben 4 yol arasında kalacakken, o genç bugün insana faydalı olan bir genç. Amacım benim gibi aynı durumu yaşayan insanların hepsini topluma katmak, ailelerini de kurtarmak.
Engelli bireylerin özellikle de yatalak durumda olan çocukların anneleri ömürlerini bu çocuklara adıyor. Siz onların erken emekliliği ya da yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?”
Engelli anneleri, ağır yatalak, ağır bakım gerektiren engellilerin ailerinin erken emekli olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda gerekli çalışmalar yapılacaktır.
Makamlar da, mevkiler de bir gün bitiyor. Her şey bitiyor ama geleceğe bıraktığın mirasın tadını hep birlikte yaşayacağız.Yıllar sonra belki siyasette olmayacağız. Belki yüz yıl sonra bu dünyada olmayacağız ama torunlara anlatılacak çok hikâye olacak.Bugüne kadar birçok vekilimiz ve bakanımız geldi geçti.Benim amacım bu yolda iz bırakmak; bu gök kubbede hoş bir seda bırakabilmek.Yaralara merhem olmak, dertlere deva olmak istiyorum.Öyle hayatlar var ki, onların hikâyeleri içimdeki bu enerjiyi ve bu isteği her geçen gün daha da artırıyor.Hep dinamik olmak zorundayım. Güçlü olmak zorundayım. Başarmak zorundayım. Millet 10 saat uyuyorsa ben 20 saat çalışıyorum. Hiçbir yerde ve eksiğimizin olmadığını göstermemiz lazım.Çünkü biz engelli olsak da her şeyi yapabiliyoruz, hiçbir kimseden bir eksiğimiz yok. Toplumda bu algının iyice yerleşmesi lazım.
Malezya’dan, New York’tan Paris’e uzanan bu ilham verici film yolculuğunuzda, uluslararası seyircilerden gelen geri dönüşlerden de biraz bahsedelim.
Gerçekten muhteşem bir süreç oldu. Endonezya’da binlerce insan bizi karşıladı, büyük bir coşkuyla… Kasım ayında İran’da olacağız, üç gün sürecek çok özel bir program hazırlandı.Orada “Buğday Tanesi” kitabım yayınlandı, oyuncularla birlikte özel gösterimler düzenlendi. Filmin, ülkenin en büyük üniversitelerinde ders olarak okutulmaya başlaması beni çok duygulandırdı. Ayrıca altı farklı üniversiteden davet aldık.Ekim ayında Kars Üniversitesi’nde gençlerle buluşacağız, ardından Dubai’ye gideceğiz. Çok büyük davetler var ve bu ilgi, ülkemiz adına gurur verici.
Özellikle okullarda bu tarz farkındalık çalışmalarının yapılması hem öğrencilerimiz hem de aileleri için çok kıymetli. Siz hem filmle hem de kitapla topluma umut oldunuz.
Elbette, amacımız da bu zaten.İnsanlara, özellikle gençlere “pes etme” duygusunu aşılayabilmek. Çünkü hayat uzun bir yolculuk.İnişler, çıkışlar olacak; bazen düşeceğiz, bazen de tökezleyeceğiz. Ama asla yerde kalmayacağız.Düştüğümüzde yeniden ayağa kalkacağız.Pes etmek yok! Güçlü olacağız, mücadele edeceğiz, azimli olacağız, inanacağız, dik duracağız.Ben bugüne kadar çok zorluk yaşadım ama hiçbirinde umudumu, duruşumu kaybetmedim. İşte bu yüzden gençlere hep söylüyorum;
Asla vazgeçmeyin,dünyayı güzelleştirecek olan sizsiniz..
Röportaj: Gözde ŞAHİN